makaleg
Genetiği Değiştirilmiş OrganizmalarGenetik mühendisliğinin gelişimiyle birlikte canlıların kalıtsal özelliklerinin dölden döle aktarılmasını sağlayan genler üzerinde değişiklik yaparak yeni canlı türleri yaratmak, bilim kurgu filmlerinden çıkıp gerçek hayattaki yerini aldı. Bu yeni organizmalara kısaca GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar) adı verilmektedir. Bu yeni organizmalar, ya kendi gen dizilimleri değiştirilerek ya da ona kendi doğasında yer almayan genler aktarılarak elde edilmektedir. Bu bakımdan hormonlu ürünlerle GDO birbirinden farklı özellik göstermektedir.
Hormonlu üretim sera ürünlerinde döllenmeyi arttırmak ve büyümeyi hızlandırmak amacıyla kullanılan bir yöntem. Kışın domates, patlıcan, biber yetiştirebilmek için bunların hormonla döllenmesi gerekir. Hormonla döllemede içerden bir müdahale, yani genetik yapının değiştirilmesi söz konusu değildir. Oysa GDO’da canlının genetik yapısı değiştirilmekte, yani farklı özelliklere sahip yeni bir tür yaratılmaktadır. Örneğin ilk denemelerde kullanılan domatesi ele alalım. Domates sıcak iklimlerde yetişen bir sebzedir. Erken ilkbahar ve geç sonbahara kadar büyüme periyodunu uzatmak amacıyla, domatesin bünyesine soğuk sularda yaşayan bir balığın antifriz üreten enzimleri aktarıldı. Böylelikle domatesin soğuk ortamlarda da havadan etkilenmeden yetiştirilmesi mümkün kılınmıştır. Genetik yapısı değiştirilmiş domatesin görünüm olarak normal bir domatesten farkı yok, fakat yapılan değişiklik sonucu balık genine sahip olmuştur.
Transgenik olarak da adlandırılan genetik yapısı değiştirilmiş ürünler beyaz ve kırmızı etten bisküviye, gofretten krakere kadar birçok üründe kullanılmaktadır. Bu alandaki çalışmalar oldukça geriye uzanmakla beraber ilk denemeler 80’li yıllarda yapılmıştır. Daha sonraki yıllarda ise giderek yaygınlaşarak, söz konusu ürünler marketlerdeki yerlerini almıştır. Biyogenetik çalışmalar sadece tarım alanında değil gıda, kozmetik ve sağlık alanlarında da kullanılan geleneksel yöntemlerin yavaş yavaş ortadan kalkmasına yol açmıştır
Diğer taraftan modern biyoteknoloji yöntemleriyle tarımda elde edilen transgenik ürünlerin, klasik ıslah yöntemleri ile çözülemeyen, ekonomik ve insani önemi olan bazı sorunları çözdüğü veya çözeceği iddia edilmektedir. Bunlar;
· Tarımsal ilaç kullanımında azalma,
· Verimlilikte artış,
· Raf ömründe artış,
· Besin değerinin artırılması,
· Uygun olmayan iklim ve toprak koşullarında bile ürün alabilme,
· Sanayiye yönelik ürün üretebilme (örneğin, sentetik plastik üretebilen bitkiler),
· Dünya’daki açlığı azaltma,
Karşı çıkanlarda aşağıda belirtilen olumsuzluklara dikkat çekmektedir.
1• Biyolojik çeşitliliğin azalması ve ekolojik dengenin bozulması:
Yerel ürünlerin ortadan kaybolması, tarım ürünlerine aktarılan genlerin tabiattaki yabânî bitkilere kolaylıkla yayılması riski söz konusudur. Öte yandan ürüne gen aktarımı yapılırken, üretime zarar veren böcekleri yok etmek için verilen toksin karekterli genlerle, yeni bir zarar daha meydana gelmektedir. O da bu böcekleri yiyerek beslenen yararlı böcek türlerinin yok olması. Ayrıca bir de yabancı ot ilaçlarına dayanıklılık geni aktarılan bitkiler var. Bu bitkilerden bulaşan genlerle yabancı otlar, önüne geçilemeyecek derecede çoğalabiliyorlar.
2. Sağlık açısından risk ve tehditleri:
a. Alerjik reaksiyonlar: Soya başta olmak üzere fındık, fıstık, buğday, inek sütü, yumurta, balık, kabuklu deniz ürünleri alerjik reaksiyonlarda en sık sorumlu besin maddeleridir. Alerjik reaksiyonların sık olmasa bile anafilaktik şoka bağlı ölüm riski taşıdığı ve besin alerjisinden en çok etkilenen grubun çocuklar olduğu göz önüne alınırsa durumun ne denli ciddî olduğu anlaşılabilir.
b. Toksik etkiler: Dr. Arpad Pustza, İskoçya'da Rowett Araştırma Enstitüsü'nde çalışırken yaptığı bir çalışmada sıçanlara GDO'lu patates yedirmiş, hayvanlarda beyin ve diğer organların gelişiminin yetersiz olduğunu, bağışıklık sisteminin çöktüğünü gözlemlemiştir. Ayrıca kardelenden elde edilen lektin geni, ürünün laboratuar şartlarında insan akyuvarlarına bağlandığı görülmüştür.
c. Antibiyotik direnç genlerinin yol açtığı problemler: GDO'lu ürün tüketen canlının sindirim sisteminde bulunan bakterilerin GDO'nun yapısında bulunan antibiyotik direnç genini alması mümkündür. Bilhassa çiğ olarak tüketilen GDO'lu meyve ve sebzelerdeki genlerin mide ve bağırsaklar tarafından tutulabilmesi söz konusudur. Yani grip olduğumuzda öyle, herhangi bir antibiyotik artık tesir etmeyecek demektir.
3. GDO'lu ürünlerin ülkelerin sosyo-ekonomik yapılarına getirdiği olumsuzluklar: Bir nevi GDO teknolojisi hayatı patent altına alma esasına dayanıyor. GDO'lu ürünü laboratuvarında geliştiren firma, bu ürünü eken çiftçiden patent hakkı istiyor. Üstelik bu ürünlerden ertesi yıla tohumluk ayırmak da mümkün değil. Çünkü tohumlar kendini yeniden üretemiyor. Sonuçta bu ürünlerin yapısal özellikleri, üreticiyi bu şirkete bağımlı hâle getiriliyor.