makaleb
Biz Büyükler...En kıymetli varlıklarımız sorulduğunda hiç şüphesiz çocuklarımız diye cevap veririz. Onlar bizim her şeyimiz, uğurlarına canlarımızı bile hiç düşünmeden verebileceğimiz yegane kıymetlerimizdir. Onların üzülmelerini, zarar görmelerini, incinmelerini, başarısız olmalarını, acı çekmelerini asla istemeyiz. Bedensel, zihinsel ve ruhsal bakımdan hep sağlıklı kalmalarını arzularız. Daima öğünelim onlarla diye düşünürüz.
Ancak çoğu zaman hiç kimsenin zarar vermesini istemediğimiz bu en kıymetli varlıklarımızı bizzat kendimiz, istemeden de olsa acımasızca incitir, öz saygılarına zarar verir, özgüvenlerini alıp götürür, yaratıcılıklarını bastırır, sevgi duygularını öldürürüz. Biz büyükler sanki kendi gençlik yıllarımızı hiç yaşamamış gibi unutur, hayatta en az incitmek istediğimiz yavrularımız üzerinde çok olumsuz ve kötü etkiler bırakırız. Çoğu zaman onlara söz hakkı vermez, onların ilgi ve yeteneklerini dikkate almadan kendi olmak, yapmak istediklerimizi zorla güç ve otorite kullanarak empoze etmeye çalışırız.
Çocuklarımızla ilgilenmek deyince genellikle onların maddi anlamda ihtiyaçlarını karşılamak gelir aklımıza. Bizler onlara harçlık vermekle, yiyecek ve giyecek ihtiyaçlarını karşılamakla, okula götürüp kaydettirmekle görevimizi yaptığımızı sanır, artık başarı bekleriz. Duygusal anlamda nelere ihtiyacı olduğunu pek fazla düşünmez, başarısız olduklarında ya da başka birtakım sorunlarla karşımıza çıktıklarında “daha ne yapmam gerekir ki, her türlü ihtiyacını karşılamıyor muyum?” diye tersleriz.
Ayrıca unutmamalıyız ki çocuklarımız çoğu zaman bizleri örnek alırlar. Biz okumak için elimize gazete dahi almaz, yemek sofrasında bir gün dahi bir kitapla ilgili sohbet etmez ve en önemli uğraşımız olan televizyonun karşısına uzanıp elimizde kumanda ile o kanaldan o kanala oynamaktan başka bir uğraşımız yokken, çocuklarımızdan nasıl farklı olmalarını isteyebilir, bekleyebiliriz ki?
Aslında biz anne ve babaların niyetleri hep daha iyi olmaları içindir. Ancak çocuklarımız daha iyi olsunlar diye uğraş verirken bilgisizliğimizden dolayı üst üste hatalar yaparız. Belki pek çoğumuz eğitimliyizdir. Ama eğitimlerimiz biz anne babalara etkili insan ilişkileri, kişiler arasında dürüst iletişim, yapıcı çatışma çözme becerileri konusundaki en temel bilgileri bile verememiştir.
Biz büyüklerin kabul etmesi gereken bir şey var ki, kimse kimseye yaşamayı öğretemez. Herkes hayatı kendisi yaşayarak öğrenir. Kendi gençlik yıllarımızı düşünürsek, kendi yaptığımız hataların önemli bir bölümünün, büyüklerimiz tarafından daha önce uyarılmış konular olduğunu hatırlarız. Gençler de zaman zaman hata yaparak bu dünya içinde kendi gücünün sınırlarını tanıyacaktır. Bu anlamda her hata gelişme yolunda bir aşamadır. Yeter ki hatalardan ders alınarak doğru adım atılsın ve aynı hata bir daha tekrarlanmasın. Bir de bütün hayatı içine alacak ve hayatın akışını olumsuz yönde etkileyecek hatalar yapılmasın. Bizler gençlere hayatı öğrenme şansını vermek, bunu içimize sindirmek zorundayız. Tabi ki bunun için de cesaretli ve sabırlı olmamız gerekir.
Şunu unutmamalıyız ki, kendi varlıklarından memnun olanlar, iyi sonuçlar meydana getirirler. Hoşgörü, karşımızdakini istediğimiz gibi olmaya zorlamak değil, kendi istediği gibi mutlu olmasına imkan verme büyüklüğünü gösterebilmektir.
Sonuç olarak diyebiliriz ki; elbette hepimizin çocuklarımızla ilgili beklentileri, umutları, hayalleri olacaktır. Ancak onları başarılı, sağlıklı, mutlu görmek yine biz büyüklerin bilinçlenmesi, doğru ve yerinde davranması ile gerçekleşecektir.
Sevgili anne ve babalar, biz Ahmet Eren Anadolu liseli olarak inanıyoruz ki velilerimiz okulumuz için vazgeçilmez bir destektir. Öğrencilerimizin başarısında en önemli faktörlerden biri de velilerin çocuklarının eğitimine okul ile işbirliği yaparak doğrudan katılmalarıdır. Bu nedenle okul – veli işbirliği mutlak geliştirilmelidir. Okulumuz da çocuklarımızın sağlıklı gelişiminde tüm birimleri ile hizmet vermeye hazırdır.
Bilinmelidir ki mutlu gelecek ve mutlu toplum, mutlu insanlarla gerçekleşir.