makaleca
ÇanakkaleÇANAKKALE SAVAŞI VE İSTİKLAL MARŞIMIZ
Günümüz insanı bireyselleşmenin çıkmazlarıyla didişirken, maalesef geçmişteki tarihi değerlerimizi unutmakla karşıkarşıya kalmaktadır. Özellikle gençliğimiz adeta bir yandan özendirilen magazinsel kuşatma ile öte yandan da Globalleşme, küreselleşme, dünya vatandaşı olma gibi kavramlarla millet olma duygusundan uzaklaştırılmaktadır.
Oysa tarihten gelen değerler manzumesi ile şekillenen millî şuûra sahip olan her insan, milletinin ayakta kalmasını ve yücelmesini hayatının en önemli gayelerinden bilir. Millî şuuru besleyen kaynaklar arasında tarih bilincinin önemli bir yeri vardır. İnsanın manevî değerleri kazanmasında, tarih bilincinin rolü de büyüktür. Böylece insan, milletinin tarih sahnesinde yüceldiği ve medeniyetler kurduğunu manevî dinamikleri daha iyi anlar.
Tarihimizle yüzleşmek, kelimenin tam anlamı ile, millî hisleri uyandıracak, insanı hissizlikten kurtaracak bir ilaçtır. Burada yer alan manzaralar ve belgeler, insanımıza, “titre ve kendine dön!” demektedir.
“Çanakkale müdafaası yapılmıştır. Lâkin vazife, yalnız askerler ve kumandanlar için bitmiştir. Bizim için bitmemiş; hatta başlamamıştır bile. Herkes bilsin ki burada kanlarını akıtanlar hep bu tarih, bu namus ve fazilet için öldüler. Onların kan borcunu ödemek lazımdır. Şairler destanlarını yazsınlar, ressamlar levhalarını çizsinler, heykeltıraşlar abidelerini ortaya koysunlar, muharrirler hikâyelerini yazsınlar, sağ kalanlar rahmet okusunlar.” diyen İsmail Hakkı Bey’in sözlerinden de; “gelecek nesiller Çanakkale’de kendilerine bırakılan mirasa sahip çıksınlar... Aksi halde, aynı üzücü olaylar yaşanabilir... “ şeklinde bizlere bir uyarıda bulunduğunu söylemek mümkündür.
Mustafa Kemal de bununla ilgili olarak bizlere verdiği mesajda, “Siz vatanı için; milleti için, namusu için canını ortaya koyan böyle insanları bu kadar mı tanıyorsunuz! Eğer siz onları tanımazsanız; geleceğinizi göremezsiniz. Hedeflerinizi bilemezsiniz.” demektedir.
Bir Japon yetkili bakın neler anlatıyor: “Biz gençlerimize daha ilk mektebe başlamadan “şok testler “ uygularız. Mesela uçak gibi hızlı giden trenlerimize bindirir, bir tur yaptırırız. Çok katlı yollardan da geçen tren, onları şöyle bir sarsar. Mini mini çocuklarımız teknolojinin bu baş döndürücü neticesini görerek bir şoke olurlar.
Sonra...
Bu şoktan sonra Hiroşima’ya götürürüz. Bölgeyi aynen koruyoruz. Bombalanmış bu bölge hakkında bilgilendirir; değil hayvan, bitkinin bile yeşermediğini gösteririz. Ve deriz ki “Eğer sizler çalışmaz, sizden öncekileri geçmezseniz vatanınız, işte böyle düşmanlar tarafından bombalanır. Hiçbir canlı yaşamayacak biçimde size bırakıp giderler. Çalışırsanız, bindiğiniz hızlı trenleri bile geçecek yeni vasıtalar yaparsınız. Gerisi sizin bileceğiniz iş. Çocuklarımız bununla ikinci bir şok daha yaşarlar.
Sevgili gençler bizim tarihimiz bunun gibi pek çok örnekle doludur.Gerek İstiklal marşımız o dönemde milletimizin yaşadıklarını ifade ederken, gerekse Çanakkale savaşlarında milletimizin yaşadığı güçlükler, bizim için önemli bir ders olmalıdır. İşte bunları anlamaktır şuurlu, tarih bilincine varmış gençlik.
Dur Yolcu! Bilmeden gelip bastığın, Bu toprak, bir devrin battığı yerdir. Eğilde kulak ver, bu sessiz yığın, Bir vatan kalbinin attığı yerdir dizeleri daha Geliboluya ilk adıma atarken bizleri karşılar ve üzerinde düşündürür.
215 okkalık top mermisini sırtında tutan Seyyit’in o efsane abidesi karşısında tüylerinizin diken diken olduğunu hissedersiniz. Onun aşk ve iştiyakla namluya sürdüğü top mermisi, Çanakkale Boğazı’nı geçmeye çalışan İngilizlerin “Ocean” zırhlısını suların dibine gömerken Nasıl bir güç ve iman diye kendinize sormaden edemezsiniz.
Şehitlikleri dolaşırken, şehitler dile gelmiş sanki kulağınıza, “Kim ölü? Duymuyor musunuz yüreğimizin atışını?” diye haykırırlar. Onlar ölü olmadıklarını, yüreklerinin vatan için hâlâ atmakta olduklarını haykırırken, listedeki şehitlerin doğum yerleri de bizlere ayrı bir hakikat dersi verir... Diyarbakırlı Süleyman ile Ödemişli Mustafa; Simavlı Ahmed ile Çetmili İbrahim; Ağrılı İsmail ile Rizeli İbrahim bu listede alt alta yazılmış. “Değmesin mâbedimin göğsüne nâmahrem eli...” diyerek Anadolu toprağını koruyan Mehmetçikler, ihtimal ki, şehit düşerlerken birbirine sarılmışlar ve şu anda Çanakkale Şehitliği’nde birlikte yatmaktadırlar. Onların bu hâli, bu ülkenin doğusu ile batısının, kuzeyi ile güneyinin.. bir bütün olduğunu ilân etmektedirler.
Konuşma metnini hazırlarken belgeleri karıştırıyordum. Şu yemek listesi dikkatimi çekti arkadaşlar ve bu listeyi sizinle paylaşmak istedim.
GÜN |
SABAH |
ÖĞLE |
AKŞAM |
EKMEK |
15 Haziran |
Üzüm Hoşafı |
Yok |
Yağlı Buğday Çorbası |
Tam |
26 Haziran |
Yok |
Yok |
Üzüm Hoşafı |
Tam |
18 Temmuz |
Üzüm Hoşafı |
Yok |
Yok |
Yarım |
08 Ağustos |
Üzüm Hoşafı |
Yok |
Şekersiz Üzüm Hoşafı |
Yok |
Not: 21 Temmuz 1917 tarihinden itibaren, un ve ekmek stokları kritik seviyeye düştüğü için, ordu emriyle günlük ekmek istihkakı 500 garama indirilmiştir.
Bunun üzerine başka bir söz söylemeye gerek var mı bilmiyorum?
Sizleri yok etmeye, vatanınızı parçalamaya çalışan düşmana daha sonra nasıl davranırsınız? Türkün karakterindeki o yüce ruh ki bakın ülkemizde ölen anzak askerleri ve yakınlarına nasıl sesleniyor. "Uzak memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar: Burada dost bir vatanın toprağındasınız.
Huzur ve sükun içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçiklerle yan yana koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar, gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde uyuyacaklardır. Bu toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır..."
Evet.. metrekareye altı bin merminin düştüğü bir yerde, düşman saldırısına göğüs geren Mehmetçik bu kuvveti nereden almıştı?. Bu konuda, Anafartalar’da Grup Konutanı Mustafa Kemal’in bir müşahedesini nakledelim: “Bombasırtı Vak’ası’nı anlatmadan geçemeyeceğim. Siperler arasında mesafe sekiz metre, yani ölüm muhakkak... Birinci siperdekiler, hiçbiri kurtulmamacasına kamilen düşüyor. İkincidekiler onların yerine geçiyor... Fakat ne kadar gıpta edilecek bir itidal ve tevekkülle biliyor musunuz?.. Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, hiç ufak bir korku ve endişe göstermiyor, sarsılmak yok... Okumak bilenlerin ellerinde Kur’an–ı Kerim, cennete gitmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler Kelime–i Şahadet getirerek yürüyorlar. Bu, Türk askerlerindeki ruh kuvvetini gösteren şayan–ı hayret ve tebrik bir misaldi. Emin olmalısınız ki, Çanakkale Savaşları’nı kazandıran bu yüksek ruhtur.”
İşte size tarihimizden örnekler ve bir milletin var olma savaşını en güzel şekilde ifade eden İstiklal Marşımız…
Sevgili gençler böyle bir geçmişe ve ecdada sahip olduğumuz için hepimiz gurur duymalı, Ne mutlu Türküm diyene düsturu ile çok çalışmalı, Vatanımızı yüceltmeliyiz. Ancak bu şekilde şehitlerimize layık olabiliriz.